
Her ölüm çok erken, her yaşanmışlık çok noksan, her özlem çok derin… Kutsal kitabımız, Kurân-ı Kerîm bize (Kıyamet/1-40, Casiye/26, Enbiya/104, Kehf/99, Yasin/51, Neml//87, Hakka/19-27, Meryem/68, Enbiya/47 ayetlerinde) kıyameti tarif etmektedir. Kimisine göre kıyamet yok oluş, kimisine göre kıyamet yaratana yani vuslata ulaşmaktır. İslam âlimleri bir kısmı ise kıyameti yorumlayanlarken, insanın kıyametinin kişinin ölümüyle olduğunu ifade etmektedir. Biliyor musunuz benim kıyametimse;
28 Kasım 2020 Cumartesi günü saat 01:45’de can paremi vuslata göndermemle başladı. En kıymetlim, gözümün nuru, atam, canım, kanım, rol modelim, şefkatlim, can parem, dağım, idolüm, sevgili canım babam; Ali Fikret ÇALAPKULU’yu kalp krizi nedeniyle kaybettim. Kıymetli babam Hakk’a, yani vuslat gitti ve bizi şu fani dünyada yapayalnız bıraktı. Baba demek merhamet demekmiş, güven demekmiş, yaşadığını bilmek ve mutluluk demekmiş. Değerlerimizin ellerimizden gittikten sonra kıymetini bilmemiz, ne büyük bir handikap, ne büyük ikilem. Bu olguyu bir bilsek çok şeyler hayatımızdan değişime uğrar, lakin
bunu yaşamadan bilemiyoruz.
Babam; Çevriye ve Veysi ÇALAPKULU’un dördüncü çocuğu olarak, 1950 yılında Siirt’e dünyaya geldi (Nusret, Nevzat, Necla, Ali, Ceyla, Ulvi, Serdar, Mehtap). 1968 yılında Gazi Üniversitesi (T.C. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Eczacılık Yüksek Okulu) Eczacılık fakültesini kazanarak öğrencilik hayatına başladı. Siirt Eczacılar Odası başkanlığı ve TEB (Türk Eczacıları Birliği) delegesi olarak uzun süre
eczacılık mesleğine katkılar sağladı. (TEB’de Mehmet DOMAÇ zamanında, 29.dönem (YÜKSEK HAYSİYET DİVANI heyetinde, delegasyonda bulundu.)Babam; 47 senelik şahsiyetli ve onurlu Eczacılık mesleği hayatında, birçok kişinin şifasını bulmasında vesile olan, şerefli mesleğini yürüterek birçok kişiden hayır duası almış, nadir insanlardan biri idi. Rabbime şükrediyorum ki, Türkiye’mizin geleceği için yarım asır sağlık neferi olarak görev yapan böyle bir adam gibi adam, bir babanın evladıyım. (Çalapkulu Eczane’sini babam, şehrimizin sağlıkta en değerli markası haline getirmiş. İnşallah aynı felsefeyle evlatları olarak bizler, bu önemli mirası devam ettireceğiz.) Babam tam bir beyefendi idi. Elegant tarzında hiçbir zaman taviz vermedi. Onurlu bir duruşu vardı. Dürüstlük birinci kuralıydı. Mesleğinde hep ettik kurallar ön planda idi. Hiçbir kimseyi için art niyetli (kötü düşünceli) değildi. Hiçbir zaman ilkelerinden taviz vermedi. Nice erdemli özellikleri kendinde toplamış, entelektüel bir şahsiyet idi. Siirt’imizin beyefendisiydi. Etrafında
herkes, onu hep hayırla yâd etti. Biz çocuklarına en büyük mirası da aslında bu oldu.
Ben babamdan; Kibirsizliği, merhameti olmayı, edepli olmayı, hak yememeyi, sılah-i rahimi, yardımsever olmayı, erdemli olmayı, dirayetli duruşu, dosdoğru olmayı, evrensel ilkelere riayet etmeyi, düşünceli olmayı, kin beslememeyi, tevazuyu ve cömertliği öğrendim. Bunun gibi nice erdemli davranışları ve öğretileri, babamdan gözlemleyerek ve onu bir rol model görerek, öğrendim. Çocukluğumdan beri gözlemlediğim tüm
olgular, bilinçaltıma sirayet edip, beni ben olmamı sağladı. “Baba çınar gibidir. Meyvesi olmasa da gölgesi yeter.” derler, hakikaten de öyleymiş. Bunu ancak bu olguyu ve gerçekliği algılayıp, yaşamasını bilen, bilir.
Yufka gönüllü babam; ölmeden 12 saat önce (27 Kasım 2020 saat 13:30-14:00 gibi) apartmanın mantolaması yapan, işçilere kendi elleriyle lahmacun/pide ve ayran getirerek onların karınlarını doyurması, saatlerce onlarla sohbet etmesi, bundan evvelki zamanlarda benzeri birçok erdemli hareketleri birçok yerde ve zamanda birçok şahıslara yapması, biraz olsa da acaba topluma bir şeyler hatırlatıyor mu? Bence hatırlatmalı.. Bizi biz yapan, bu erdemli hareketler değil midir?
Mevlana Celaleddin Rumi’i çok güzel bir beyitti vardır.
Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.
Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
“İnsanlar nasıl bir kişiliğe sahipse o şekilde gözükmelidir veya nasıl gözüküyorlarsa ona yakışır olmalıdırlar. Aksi takdirde iyi insanlar ise kıymetleri bilinmez, kötü kimseler ise haddinden fazla kıymet kazanırlar ve zarara uğratırlar.” Mevlana kelamında, şuna getirir aslında; NEYSEK, O OLMALIYIZ.
İlk yorum yapan siz olun